Mysore’da Ashtanga Yoga Pratiği Hakkında

Ashtanga Yoga’nın ana vatanı Mysore. Yüzlerce aştanga yoga tutkununun her yıl akın ettiği büyülü şehir.

Aştanga yoga pratiğime başladığım günden beri hayallerimi süsleyen Mysore’da “Pattabhi Jois Ashtanga Yoga Institute”de aştanga yoga pratiği yapıyorum.

Günler burada çok keyifli geçiyor. Aslına bakarsanız kendimi biraz da şanslı hissediyorum. Her yıl bin bir zorlukla insanlar bu okula aştanga yogayı pratik etmek için başvuru yapıyor. Aynı anda yüzlerce insan gelmek istediği için ve şalanın da belli bir kapasitesi olduğu için ancak kısıtlı sayıda insan kabul edilebiliyorlar. Ve böylece kayıt yaptırıp, kaydı kabul olanlar kendini şanslı hissediyor.

Sharath Jois (Pattabhi Jois’un torunu) ve Saraswathi Jois (Pattabhi Jois’un kızı) iki farklı şalada dersler veriyor. Sharat ileri seviye pratik yapan kişilerle “main shala” yani “ana şala” denen Pattabhi Jois’un ders verdiği şalada ders yapıyor. Saraswathi ise aynı okul adı altında başka bir binada her seviyeye açık dersler veriyor.

Bu yıl bir kaç ay üst üste Sharath’a başvurmaya çalışmama rağmen yoğunluk sebebi ile bir türlü kayıt yapamadım. Bu yüzden bu sene Saraswathi ile çalışıyorum. Başvuru kısmı ile ilgili bilgi almak isterseniz “Ashtanga Yoga Mysore’a Başvuru Nasıl Yapılır” adlı yazımı okuyabilirisiniz.

Saraswathi anlatılmaz yaşanır cinsten bir hoca. Hem aştanganın gerektirdiği disiplini size hissettiriyor hem de kadın olmasının ve yaşının getirdiğini enerji sebebi ile tam bir anne şefkati ile sarmalıyor sizi. Çok güçlü bir kadın ve bir o kadar da şefkatli. Tabii bu benim deneyimim başkaları tamamen farklı bir yorumda da bulunabilir.

Saraswathi, Pattabhi Jois zamanında ilk ders vermeye başladığı sıralar Pattabhi Jois Amerika’ya yapacağı seyahatte onu yanında götürmek istememiş. Kadın olduğu için. O da “siz gidiyorsanız ben de gideceğim” demiş ve gitmiş. Yine aynı dönemlerde onun sadece kadınlara ders vermesini istemişler. O da “hayır siz hem kadınlara hem erkeklere ders veriyorsunuz. Ben de erkeklere ders vereceğim” demiş. Ve şimdi şalasını her yaştan kadın, erken aştangacılar dolduruyor. Biz kadın aştanga yoga pratiği yapanlara ise farklı bir örnek oluyor Saraswathi.

Biliyorsunuz yoga tarihinde Krishnamacharya zamanına kadar yogada kadınların yeri yokmuş. Ve Krishnamacharya eğer kadınlar ve çocuklar yoga yapmazsa yoga geleneğinin yok olacağını söyleyerek kadınları yoga dünyasına kabul ettirmiş. Tabii bu kadar basit olmamış kadınların yoga dünyasına girmesi. Ama şu an biz kadınların yoga yapmasında büyük emeği olan Krishnamacharya ve ilk kadın yoga hocalarından olan Indra Devi’nin bu konudaki katkıları büyük. Bu yüzden Saraswathi’nin de çabasını takdir etmek lazım.

Aştanga yogada uygulanan belirli seriler var. Yeni başlayan herkes birinci seriden başlayarak hocasının uygun gördüğü zamanlarda yeni pozlar alarak seri içinde ilerliyor. Yani belki bir kaç ayda birinci seriyi bitirebileceğiniz gibi bu süre 5 yılı da bulabiliyor 🙂

Egon üzerinde büyük oyunlar oynanıyor yani 🙂 Eğer yıllarca yoga ile egonuzu şişirmişseniz bir anda yanınızdaki biri kısa sürede 3.seriye geçmişken siz yıllarca neden 1. seride ilerlediğinizi ego meselesi haline dönüştürebiliyorsunuz. Ve yerle bir olan egonuz ile ne yapacağınızı bilmez bir halde debelenip dururken buluyorsunuz kendinizi.

Bu konuda farklı görüşler var. Benim fikrim ise hocaya güvenmenin esas olduğu. Eğer hocanıza güveniyorsanız onun yönlendirmesi ile nerede olduğunuzu ya da başkalarının ne yaptığını umursamıyorsunuz. Çünkü yoga tamamen kişisel bir yolculuk. Herkes başka türlü ilerliyor.

Evet belki belirli bir seri üzerinde çalışıyor herkes ama her birinin serüveni bir birinden oldukça farklı. Hocaya teslim olmak ve seni tuttuğu yerdeki öğrenmen gereken dersleri almaya çalışmak muazzam bir keşfediş şekli. Hem kendini hem yogayı. Ve sonra egonun ürettiği o neden öyle ben neden böyleyim ya da ne kadar daha o pozda çalışman gerektiğini bilmek istiyorum soruları yok olup gidiyor.

Mysore’da yoga, pratik şeklinde geçiyor. Yani teoriden çok yogayı pratik ediyorsunuz. Yoga şöyledir, yoga böyledir diye anlatmak yerine “gel yap ve yogayı tecrübe et sonra sen söyle yoga nasıl bir şeymiş” gibi bir yaklaşım. Aslında bir çok yoga stilinin hem fikir olduğu bir nokta “yoganın zihinle anlaşılamayacağı gerçeği”.

“Günümüzde bir çok yoga dersleri veren hocalar kendi yoga pratikleri olmamasına rağmen yogayı sözlü bir şekilde anlamaya / anlatmaya çalışıyorlar. Ben kitapta okumuştum. Yoga metinlerinde şöyle diyorlar. Bir hocam bana böyle söylemişti gibi dışarıdan gelen bilgiler ile ve entellektüel zihni kullanarak yogayı anlamaya ve paylaşmaya çalışıyorlar. Ama yogayı deneyim / pratik etmiyorlar. Bu da bir süre sonra tıkanıyor. Ne pratikte ne teoride ileriye gidemiyorlar. Tabii ki hocan / gurun olacak ama senin de bu yogayı pratik ediyor olman lazım” diyor Sharath Jois.

Bu yüzden aştanga yoganın temeli olarak kabul edilen %99 pratik %1 teori lafı buradan geliyor. Yani yogayı önce pratik etmek gerekiyor diyor. Belki de bizim gibi batıda yaşayan insanların herşeyi entellektüel zihin ile çözmeye çalışmasının önüne geçilmesi için iyi bir araç olabilir.

Fakat bana göre (bana göre diyorum çünkü yoga tamamen kişisel bir yolculuk). Hem teori hem pratik olduğunda bütünsel bir yaklaşım gerçekleşiyor. Pratik olmadan yoga olmadığı gibi pratiğin bir yerinde felsefenin de girmesi gerekiyor. Belki ilk zamanlarda çok meşgul olan zihni sakinleştirmek için %99 pratik kısmı faydalı olabilir. Fakat yaptığım şeyi jimnastikten ya da bir egzersiz çalışmadan farklı kılan bir şeyler olmalı. Burada da devreye yoganın felsefesi giriyor.

Peki Hindistan’da aştanga böyleyken batı da nasıl?

Batıda da aynı şekilde %99 pratik edilerek yapılıyor aştanga. Pattabhi Jois, Krishnamacharya’dan öğrendiklerini torunu Sharath Jois ile devam ettiriyor şu an. Ve sistem özüne bağlı kalınarak devam ettirilmeye çalışılıyor.

Aslında batılı biz insanların da bu %99 pratik kısmı biraz işimize geliyor. Şimdi yoga egzersizi yapıp fit ve sağlıklı olmak varken kim uğraşacak yoganın felsefe kısmıyla 🙂  Bunu eleştirmek için söylemiyorum. Herkesin aydınlanacağım gibi bir derdi olmayabilir. Ama eğer yoga ile ciddi bir ilişkimiz olsun istiyorsak biraz taşın altına elimizi sokmamız ve yoganın felsefi tarafına da biraz bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Burada pratikten arda kalan zamanlarda boş zamanım oluyor. Ve yoganın tarih ve felsefesi kısmını araştıracak çokça vakit bulabiliyorum. Her sabah (haftanın 6 günü. Cumartesi pratik yok) pratik yapıp yoganın enerji beden halini keşfetmeye çalışıyorum. Ve sonra bazı araştırmalar ile yoganın derinlerine inmeye çalışıyorum. Tabii ki benimki de zihin tatmininin farklı bir kıyafet giymiş hali olabilir. Pratikle zihinden uzaklaşıp aydınlanmaya çalışıyorum işte 🙂  Bir gün aydınlanırsam mutlaka size yazarım.

Aslında Mysore biz ders veren hocalar için bir kaçış noktası aynı zamanda. Dışarıda dersler arasında koşturan beden ve zihin biraz inzivaya çekilmiş oluyor. Ve ilgi duyduğumuz alanlara daha çok vakit ayırabiliyoruz.

Son olarak. Aştanga yogaya gönül veren herkesin bir gün yolunun Mysore’a düşmesini canı gönülden dilerim. Buradan siz ne alacaksınız bilemem ama beni derin hislere götürdüğü kesin. Hindistan topraklarında olmanın verdiği enerji anlatılmaz. Umarım yolunuzu düşürürsünüz bir gün.

Mysore’dan sevgiler